Uzaklardan bir ses geliyor, yakın bir ezgi. Asıl ait olduğun yer burası der gibi..Olmak ya da olmamak..Bu ikisi içinde dönüp duruyorum..Galip gelmeye inat eden ingiliz atları gibi boynumu daha önce çizgiden geçirmek istiyorum, giyotinden bağımsız.. Yaşamayı nefes almak zanneden nefessizlere karşı kılıcımı çekmeye hazırlanıyorum, dikilen gömlekler dar geliyor artık ruhuma..
Zor gelmiyor basiretsiz duvarlar, sadece bakmayı değil görmeyi de istiyorum, yaşadığım topraklar adına..Kendimin katili olmakla suçlandım İstanbul esnafında, oysa ki çocuklar ölmesin diye basbas bağırdığımda olmuştu meydanlarda.. Hem de ne meydanlardı, renk cümbüşü yüreklerde, özgürlük peşinde, okyanusa doğru.. Kısıtlı gösteren gözlüklerimizi takmayı çok seviyorduk o vakit..Tek yumruğumuz havada hep kavga, hep kavga.. Nereye koşuyorsun evladım, zafere babacım, zafer bizim olacak.. Örselenmek kitabımızın adıymış, bu da bu akşam ki kadehimizin zaferi olsun babacım..
Konulu konusuz bir edebiyat tutturmak, keyfe keder yaşamaya çalışmak küçük bir çocuğun ağlama sesinden daha mı günah ki? Ya bu ölmeyenin ardından yas tutma çabası? Ölenler geri gelmeyecekmiş peh, ben de bir gün geri dönmeyeceğim, bu konuda ne diyorsunuz ey tribün çocukları..
Hastalığı ilerleyen bir genç vardı bir aralar..Ne kadar ömrüm kaldı ki, bara götürün beni, metallica dinlerken ölmek istiyorum demişti..Dokuz tahtanın altında mevlütlerle uğurlamıştık, ya bunun ne anlamı vardı, ey tribün çocukları..
Diğer mevsimde;
Yaşamadan görmek, ölmeden yaşlanmak, bahar günü ölmeyi mutluluk saymak.. Ya niye hala güneş doğuyor her sabah, niçin bütün bu yağmurlar diye sorarlar adama..
Diğer mevsimde;
Yaşamadan görmek, ölmeden yaşlanmak, bahar günü ölmeyi mutluluk saymak.. Ya niye hala güneş doğuyor her sabah, niçin bütün bu yağmurlar diye sorarlar adama..
Çabamızın da, kavgamızın da,
yükselecek olan sesimizin de adı Galatasaray..