8-9 saat yol gitmek gibi bir çile çekilmeyince sanki alınan 3 puan yarım oluyormuş gibi, 1 saatlik Kocaeli deplasmanında da gerekli çile itinayla yaratıldı.
Hafta arasında 'kim geliyor', 'nasıl gidiyoruz', 'bilet nasıl olacak' diye sorgulanırken ahalinin pekte alışık olmadığı bir organize bozukluğu ile maçtan 1 gün öncesine kadar hiçbirşey belli değildi. Cumartesi akşamı iftarın hemen sonrasında Aksaray metro istasyonundan yarım kiloluk İsviçre çikolatası ile başlayan şen şakrak yolculuk, Haydarpaşa tren istasyonuna kadar devam etti. Çikolata tükenip Gar Pub görününce ufukta, 'yarın seferiyiz arkadaş' diyerek yükleme başladı. Vakit tamam sesiyle yolculuk start aldı..
Adapazarı ekspresi.. 20/09/2008 Saat:21:30...
Deplaseyi 1 gün evvelinden başlatan tribündaşlarla oluşan 10 kişilik ekip, insanları rahatsız etmeyelim en arka vagon bomboş ile yola koyuldu.. Bu boşluk daha sonra kendini belli etti. 1-2 istasyon sonrasında henüz şehir merkezinden dahi çıkamamışken arka vagonda herbiri birbirini tanıyan, nereye neden gittikleri halen bilinemeyen garip bir kitle vagonda belirdi. Sabır diyerek yola devam edildi. Diliskelesi durağında ise haritalarımızda gerekli karalamayı yaparak uğranmayacaklar listesine eklemeler yapıldı.
Gece 23 sularında İzmit garına iniş yapıldı. Alışık olduğumuz el sallamalı vedalardan sonra burada 2-3 karşılayanımız yüzlerimizi güldürdü.. Ufak bir şehir turu lahmacun operasyonu ile tamamlandı, hatta abartıldı. Artık istikamet sahil şeridi.. Acemi birer aşıktık nede olsa ve çoğu zaman ne yapacağımızı bilmeden serseri dolaşırdık sokaklarda..
Gecenin ilerleyen saatlerinde uykuya yenik düşeceğini ileten ekip, İzmit'in en yüksek noktasından şehre sırıtan örgüt evine ulaşmak için yola koyuldu.. Kalanlar 'güzel hava' kandırmacası ile sahil şeridinde yaşayışını sürdürdü. Taa ki ters köşe yapan bulutlara kadar.. Yağmur inceden kendini gösterdi, bir parkta dinmesini beklemekte yetmedi. Dur durak bilmeden sokakları döven yağmurda salındık sokaklarda.. İyice azıtan yağmurun ardından sabah 5 sularında kırık dökük bir otel odasında oraya daha önce sığınan kimbilir kaç tane hayatı sorgulamadan yumduk gözlerimizi yarınlara..
Maç gününün sabahında İstanbul'dan gelen telefonlarla gözler açıldı. ' Hadi oğlum bilet ' diyordu telefondaki ses ısrarla.. ' Tamam sıradayım ' ile savuşturuldu ilk hücum.. Yorgan tekrar kafaya çekildi ancak uyumak ne mümkün, gözler açıldı bir kere.. Sarı-kırmızı geldi tekrar akla ve akşamdan kalan hala ıslak üst baş tekrar sırta geçirildi ve henüz uyanamayanlar orada bırakılarak deneme\yanılma, sorup\soruşturma metodu ile stada ulaşıldı. Yanlış gişe vs. ile neredeyse Kocaeli taraftarı ile yönetim bilet rezaletinden dolayı istifaya davet edilecekti ki , nerdeyim lan ben sorusunu kendime yöneltip deplasman tribününe yol aldım. Tek başınalığın sinir bozukluğunu atmaya çalışırken, deplasman tribünü girişinde tek bir adam.. Sigarasından yarım bir nefes alıyor.. Gerisi alayına kimsesizlik.. Bu adam akşam üzeri uykuya yenik düşüp evin yolunu tutan diğer elebaşından başkası değil.. Uyuyamayarak sabahın köründe stadın yoluna düşmüş.. Tek başınalığına küfrediyor sessizce.. Yahut o da çok seviyor.. Durum 2 elebaşı diğer militanları arkada bırakmış, yeni operasyon düzenekleri oluşturma şeklinde ilerliyor.. İnceden atıştıran yağmurdan çok biletlerin saat 4'te çıkacak haberinin gelmesi ıslatıyor bünyeleri ve tribünün hemen karşı sındaki kahveye kapak atılıyor.. Ki bu kahvenin camları deplasmana gelen tüm takım taraftarları tarafından ortalama birer kez yenilenmiş. Her sağlam deplasman grubu ile cam çerçeveyi yeniletmek zorunda kalan ve bundan gayet muzdarip kahveci ' yine mi a.q. ' diye sırsalanırken gayet sevecen yaklaşımımız ile hayatında yeni bir sayfa açmıştır..
Saat ilerliyor, geride kalan diğer deplasmancılar uykularından uyanıp stada geliyor ve İstanbul'da kalan ahali inceden yola çıkma hazırlıklarına başlıyor.. Bilet satışının başlama saati yaklaştıkça kuyruk olabildiğine çoğalıyor, etrafta bolca karaborsacıda pusuya yatmış durumda.. Sıraya en önde girme imkanı varken anlamsızca sıraya girmeden kalabalığı seyre daldık. Yeni çözüm yolları aranırken, kalabalığın açılmasını beklediği 42 numaralı kapının hemen arkasındaki bilet gişesine ulaşmanın bir yolu bulunuyor 2-3 demir parmaklıktan seri şeklide atlanarak.. İstanbul'a telefon çekiliyor ardından, ' Gelebildiğiniz kadar gelin... '
Karaborsacılarında aynı yeri keşfi ile, üstü açık\dört tarafı kapalı 30m2 alanda 4 e 10 karaborsacılar önde durumda.. Dışarıda öylece dolanan diğer ekip üyeleride içeri çağrılıyor ve olası bir bilet satış başlangıcında durum 10 a 10 eşitleniyor.. Derken İstanbul'dan gelen ahalide mevcut bölgeye çekilerek uygun strateji yaratılıyor.. Bilet satışının başlaması ile karaborsacılar anladıkları dilde gişeden püskürtülüyor ve tüm ekip biletlerine kavuşuyor.. Aynı esnada sabahın köründen beri 42 numaralı kapının açılmasını bekleyen 300 400 kişilik grup halen oldukları yerde bekliyorlar, kene bestesi eşliğinde eğlenerek.. Kapının açılmasıyla onlarda bilet alımına başlıyorlar ve bu esnada karşı ekibi 12 elemanıyla stada giriş yapıyor.. Pankart uygun yere sabitleniyor, çizmeli boyamalı pankartları getirmeyişimize şükrederek.. İftarlıklar hazırlanıyor ve maçın başlama saati bekleniyor, uA Kocaeli'nin imza attığı koreografi hazırlıklarına ne yapılabilir konuşmaları ile.. Tekrar ellerinize sağlık çocuklar..
Takım tünelde beliriyor ve 2 günlük tüm sıkıntı herzaman ki gibi unutulup gidiyor.. Yağmur azaldıkça sessizleşiyor, o şiddetlendikçe daha bir ' milyonlarca taraftarın yanyana ' oluyoruz..
İyi başladık, hem sahada hem tribünde derken iftar saati geliyor.. Aynı esnada da gol.. Ağza atılan ilk lokma olduğu yerde düğümlenip kalıyor.. Rakip tribün neredeyse doğru dürüst gooll dahi diyemiyor.. Hemen ardından patlattıkları ya allah bismillahh sesleri ile tribünümüz biraz daha kendine geliyor ve kaldığımız yerden devam ediyoruz saldır Galatasarayyyy ile...
Beraberliğin sonrasında kaçan pozisyonlara hayıflanıp aramayız inşallah derken devre arası oluyor.. Yağmur dahada hızlanıyor ama bu kez bağırmıyoruz.. Pankartımızı branda yapıyor ve az da olsa bir süre ıslanmıyoruz..
2.yarı başlıyor.. Tribün düşük tempoda.. Takım ateşlenince, tribünede yansıyor ve tekrar gaza basıyoruz.. Arka arkaya gelen goller ile rahatlıyoruz.. Maç sonu klişe makaralar başlıyor ancak galip durumda ve maçı garantilemişken bizim tribünün pekte eğlenemediğini bir kez daha görüyoruz.. Kocaeli tribünü pek aldırış etmiyor ve + puan yazıyoruz diğer anadolu şehirlerinde alışık olduğumuz durumlar olmadığı için..
Maç sona eriyor.. Bir aklı evvelin Nonda'nın ayağı kırıldı haberi aklımıza golden sonra yaptığımız tezahürat ve bugüne kadarkileri getirtiyor.. Nazar değdirdik adama diyoruz, bir NondaSever'in 3.yle devam eder deyişine kadar.. Telefonla önemli bir durumda olmadığını öğreniyoruz ve ohh çekip staddan ayrılıyoruz..
Tam deplasman girişindeki bilmem kaç araçlık stad otoparkı varken, bu 34 plaka olumm diyerek şehrin muhtelif bir yerine kadar bizi yürüten arkadaşa selam edip elde pankart karanlıkta yürüyoruz sokaklarda.. Yağmur yine tepemizde.. Araca ulaşana kadar bir iki sürtüşme ve yola koyuluyoruz 5 otobüslük İstanbul kafilesinin hemen önünde..
Yola çıktığımızda hemen karşımızda beliren ' İstanbul 67 ' yazısıyla aklımıza yola çıktıktan 4 5 saat sonra beliren ' İstanbul 300 ' ü görünceki sevinçlerimiz geliyor ve gülümsüyoruz.. Hızlı pilotlarımızın yağmurlu pistlerdeki başarılı pilotajları ile yeni gün başlamadan şehr-İ stanbul'umuza merhaba diyoruz..
Evet yine bu son dedik ama ne yeminler bozduk senin için tarifi bile imkansız..
Senle ağlar senle gülerim,
Senle yaşayıp senle ölürüm Galatasarayım..