Kalabalık gerçekten, Karşıbüste çok kişi ayakta, bir koltuk ve altı ve üstü tamamen şişelere ayrılmış, yine cepheye gidiyoruz. İnsanlar ayakta şişeler koltukta bu saygıya&sevgiye kendimiz dahi anlam veremiyoruz. Köprü üstünden geçerken güneşin doğuşu eşliğinde güzel İstanbul izlenerek ilk yudumlar alınıyor. Nameler ağırlaşacağına hızlanıyor bu sefer, maçı almaya gidiyoruz, başkenti işgal edeceğiz sanki, öylesine inançlıyız.. Şişeler boşaldıkça alıyor bir telaş, ya biterse hepsi, ya bitersek..
Dedik ya bu yolculuğun adını başta koyduk, deplasman fobisini devireceğiz şehre bayramı getireceğiz.. Şerefsiz medyaya inat, büyük entelektüellere inat, diğer 17 takıma inat, tekniğine, taktiğine inat, düştüğümüz yolun sonunda alayına verilecek okkalı bir ders hazırlığındayız..
Eşeğini kaybetmişte sonradan bulmuş divane gibi, otobanda bira bulduk, masum köylü gibi hoplayıp zıplıyoruz. Hatta ekibin bir kısmı yanda ki top sahasına girerek kale önünde çocuklarıyla oynamaya çalışan aileden rica ederek topu alıyor ve tek kale maça koyuluyor o moralle..
Takviyelerden sonra uzun üçlünün sırası geliyor, öyle uzun ki hiç bitmiyor, bitmeyecek deniyor.. Bizi “işim gücüm var bugün gelemiyorum sizinle, yolunuz açık olsun” diye İstanbul’dan uğurlayan adamın Düzce taraflarında arabayla servisimizin yanına gelişine hayret etmiyoruz, manyak deyip çekiyoruz sağa, hasret giderip yola devam ediyoruz. Tabi ayakta yorulmuş olan bir kaç kişi otomobile geçiyor bu sırada. Tayfa görünüyor akabinde tüm heybetiyle, otobüsler savaşa asker taşıyan kamyon misali yarıyor otobanı, geliyoruz Ankara..
Şehir girişinde emniyet eskort çağrısı yapıyor, biz yakalanmamış dahi olsak yakalananlar bekleniyor ve tüm konvoy birlikte giriyoruz stadın önüne. Nihayetinde her Ankaragücü deplasmanındaki terane yaşanıyor, davullar, fotoğraf makinesi ve pankartımız alınmıyor içeriye, onu geri bırak, biraz daha demlen, saat geldi haydi beyler, giriyoruz..
Tribünler bize ayrıldığı yer kadar dolu hatta sığmıyoruz. Ankaralı Aslanlar yerlerini almışlar, İstanbul Tayfası da yerini alıyor yavaş yavaş. Bu sefer farklı bir aura büyük bir enerji var tribünde. Deplasman fobisi serisini sona erdireceğiz artık herkes emin daha maç başlamadan. Takım tribüne çağırılıyor ve “haydi beyler” diyoruz “haydi artık”. Bir de sahadakiler senin bu denli istediğinin farkına varınca daha bir güzel oluyor. Kötü başlamış olsak dahi iyi bitiriyoruz ve 3 tane atıyoruz, 13 atmış gibi seviniyoruz. Lincoln’ün tüm terbiyesizliği üstündeydi yine bu maç.. Tokatlar kimeydi Abidin?
Maç öncesinde Gecekondu tarafından Rahmetli Alpaslan Abimiz için pankart açıldı. Allah hepsinden razı olsun. Kötü günde yanında dost bulabilmek acını dindiriyor bir nebze de olsa. Maç çıkışı hem saha da hem tribün de kazanılmış bir galibiyetin haklı gururu&huzuru var içlerimizde. Ankaragücü tribünlerinin karışıklığından sebep tam performansla çalışamadılar orası da bir gerçek. Rakip tribünün kendi yönetimleriyle sorunları büyük, yakın zamanda başımızdan geçti, gerçekten anlıyoruz onları. Allah kimsenin başına vermesin, umarız kazanırlar savaşlarını, biz kazandık çok şükür..
Son düdükten yaklaşık 10 dakika sonra Ankara emniyeti kapılarımızı açtı ve ilk benzincide yapılan kısa tedarik molasından sonra koyulduk İstanbul yoluna. Dönüş yolunda alışık olduğumuz ölümden beter besteler yerine 2 hafta sonra beklenen konuk takıma ve diğer tüm 17 takıma methiyeler.. Şehrimize giriş yapıyoruz gecenin yarısı, birkaç saat sonra Kurban Bayramı.. Aldık ve geldik.. Kurbanı değil, bayramı..
La la la lay lay lay Hayırlı Bayramlar!