25 Ocak 2009 Pazar

Bin Küsür Kilometre


Gecenin bir yarısı. Gişelerden çıkılmış 5 adet Ankara tabelası geçilmiş. Ulan ne şehir diyoruz, sürekli tabela girmek için ama daha ilerisi bir numara yok. Geçen sefer iki araçlık kafilemiz böyle bir iletişim sorunu yaşamıştı. Diğer aracı beklerken, her iki dakikada bir araç yanımızda durmuş, cennet ülkemizin muhtelif şehirlerine nasıl gidilir diye bize sormuştu. Biz hep ileri gideceksin bu ülkede diyerek, herkesi aynı yöne doğru göndermiştik. Anlatamazdık ki o sırada biz şu şehre nasıl nereden gireceğimizi yıllardır çözemedik...

Geçen yılda gittik Sivas'a ama Bolu- Kırıkkale arası tüm servis tarafından anımsanmadığı için yapılacak bir şey yok. Hep ileri diyerek giderken, otobanda bir araç görüyoruz. Sorabiliriz diye önüne çekip bir arkadaşımızı yanına gönderiyoruz. Arkadaşımız gözden kayboluyor, bir on dakika sonra sanırım şehrin değil stadın tarifi bile bu kadar uzun sürmez endişesi ile bizlerde iniyoruz. Manzara göz yaşartıcı olduğu kadar endişe de verici. Arkadaşımız şoför arkadaşla bir olup, yolda kalan araç için seferber olmuş. Ama bizim gitmemiz lazım, arkadaşımız şoför arkadaşla kısa süren kader ortaklığına son veriyor ve elimizde hala bir tarif yok.

Yine yoldayız aracın içine işlemiş çeşitli kokulara son katılan mazot olmuş, bu sefer bir tır emniyet şeridinde. Araca bir nöbetçi bırakıp cümbür cemaat iniliyor. Tırın ön kısmı kuşatılıyor ama kaptan şoförümüz uykuda. Ama bugün bana, yarın bir başkasına, hep dayanışma diyerek uykudan kaldırıyoruz. Bir tarif geliyor ama tariften daha çok il, ilçe, köy isimleri arka arkaya sıralanıyor. Şuradan gir sonra hep ileri diyeceği yerde garanti olsun diye tüm tabelaları saymış amcamız. Belki bu kadar ayrıntıyı vermek zorunda değil fakat gecenin bir vakti noluyo lan diye kalktığında, o kadar insanı tırın muhtelif yerlerinde görünce garantili davranmak istemiş olabilir.

Artık gidiyoruz yola girdik ya CD'ler arka arkaya çalınıyor şarkılar coşkulu katılımla söyleniyor.

***

Uyku molası bitiyor, kar manzaraları görüntüleniyor ve en nihayetinde saat 8,00 civarı Sivas'a giriliyor. Şimdi kahvaltı zamanı araçlar şehrin içinde park edilip mekan aranıyor. Bir lokantanın önünden geçerken dert anlaşılıyor ve buyur ediliyoruz. Girişteki masalar, 1. kattaki masalar, 2. kattaki masalar dolu nedir bu tüm Sivas aynı yerde mi kahvaltı ediyor derken 3. katta bir kalabalık ama güzel bir kalabalık ile karşılaşıyoruz. Ankara Aslanlarıda orada ve hep beraber güzelce karınlar doyuyor. Bir molada beraber olduğumuz ve tahminen 2 saat farkımız vardır dediğimiz tayfa otobüslerinin şehre yaklaştığını öğreniyoruz. Hemen karşılamak için Sivas girişine dönüyoruz. Ve ilk otobüs geliyor, diğerlerini beklemeden bilet işini halledebilmek için şehre dönüyoruz. Ve gidiş dönüş o kadar yolda atlatılmayan kaza tehlikesi 15 kilometre hızla giderken şehirde atlatılıyor.

***

1. Polis Memuru- Sizlerde araçlarınızı girişin yanına çekeceksiniz.
2.Polis Memuru- Aracı otobüsün yanına çekin aracı terketmeyin?
3.Polis Memuru- Herkes içeri girsin
4. Polis Memuru- Siz girmeyin aracı çıkartın otoparka götürün
5. Polis Memuru- Gitmeyin
6.Polis Memuru- Gidin
1.Polis Memuru- Kimse çıkmıyor tamam..

Oh be..

***

Staddayız saat 13,00 ve elimizdeki pankarta yer arıyoruz. Tembellikten, kaygan zeminden, yer beğenememekten artık her nedense pankartı, bir deplasmanda daha asmaktan vaz geçiyoruz.
Ama biz her yer dolmuş dedikten sonra bir 7-8 pankart daha asılıyor. Her şehir en az iki pankartla bu hastalığa tutulmuş, bir komşu şehrin 5 pankartı bile var. Maç başladıktan 15 dakika sonra bile hala pankart asmaya uğraşanları görünce pes diyoruz.

***
Kırmızı kart sonrası merkezle bağlantıya geçiliyor. Ama merkezde her kafadan bir ses çıkıyor. Tükürdü mü, çamur mu sıçrattı, tekme mi attı ulan atsa biz görmezmiyiz, küfür mü etti etmedi derken zaten mağlubiyet belli oluyor. Son dakikalarda yine takıma destek var bu arada eller ve ayaklar donmaya yakın, bir an önce kapılar açılsın, araçlar ısınsın düşüncesindeyiz. Bu arada 15 yiğido galibiyetin zevkini çıkarırken ,küfürlerini uzaklardan bize duyurmaya çalışıyor. Eğlendikleri kesin ama ama kimsenin ilgilendiği yok.

***

Dönüyoruz, yensek şahane olurdu ama olmaynca olmuyor diye moral bozmuyoruz. Biz geldik destekledik, yine geliriz yine destekleriz. Yeter ki bu şanlı armanın şanlı bayrağı bir yerlerde dalgalansın. Biz orada oluruz.

***

Deplasmanın Kod Adı: 55

Deplasmanın Mekanı: Çiftlik Et Lokantası Yozgat

Deplasman Yolculuğunun Şarkısı: Yalnızlığı Anla. Kazım Koyuncu'ya en içten sevgiler.

Deplasmanın tezahüratı: Dakika 88, En Büyük Sen Değilmisin, Aldırma Cimbom Aldırma....