25 Eylül 2009 Cuma

Sen bizden gittin gideli..




Onsuz süren,
onun akışına bıraktık kendimizi...

Üstümüz, başımız yalnızlık kokuyor Sarı–Kırmızı’nın gölgesinde. Gövdemize bastırılan bir başka gövdenin yalnızlığı ağır geliyor. Kokan yalnızlıklar gibi onu da kaldıramıyoruz.

Yorgun bir cümle edasıyla oturuyoruz, üzerlerimizden sessiz–sedasız bulutlar yol alıyor sonu belirsiz yolculuklara. Bulutlara bakıp sonsuz bir hızla seni görmek istiyoruz, yorulan gözlerimize inatla. Hatta; Konu-komşudan göz ricasında da bulunmak gibi gerçekleşme ihtimali bile olmayan bir cümle geçiyor düşüncelerimizden.

Sınırlarımızı; parsel parsel, kilometre kilometre büyüyen/uzanan yalnızlıklarımız oluşturuyor. Onları da taşıyamıyoruz.

Zaman zaman altında. Zaman zaman yanında. Zaman zaman önünde. Zaman zaman sonunda. Zaman zaman peşinde. Zaman zaman içinde; Alpaslan Dikmen diyeceğiz.

Ruhumuzun dev gölgelerle kaplı alacakaranlık vadilerinde kimi zaman da, dışımızdaki nesnelerin bir aradalığını kavrayabilmek için bin parçaya bölünen aklımızda, isteyip de dokunamadıklarımızda, ya da bizi suça götürecek olan bütün yolların ağzında seni arayıp, seni sesleneceğiz alımlı sokak ve caddelere.

Bu düşüncelerle, bu düşüncelerin etrafında cirit atan başka düşüncelerle, Sarı–Kırmızı bir sonsuzlukla; Seni özlüyoruz...

Belki de sana kavuşmayı bekleyeceğiz bir gün,
Sarı–Kırmızı bayraklarla...

Peşi sıra,
Sarı-Kırmızı sevgi dolu özlemler...