İstanbul'dan başka bir şehre bir otobüs yolculuğu..
Finaller başlayacak üniversitede, yaz mevsimi kendini göstermiş, lakin içime bahar bile gelmemiş henüz. Sınavlar, dersler, dertler üst üste binmiş.
...
Uyumaya çalışıyorum otobüste, uykuyla uyanıklık arasında garip bir hal, yarı rüya hali gibi bir şey. Tam çaprazımdaki küçük ekranda "Frank Rijkaard Galatasaray'da" yazısı geçiyor bir haber kanalından. Rüya zannediyorum, anlam veremiyorum. Bir-iki saniye sonrasında da spikerin sesi gerçeği önüme sunuyor. Evet evet, bizde bu adam. Bahardan yaza direkt geçiş yapıyor ruh halim. Güzel futbol, mücadele eden bir takım, mutlu haftalar, güneşli günler, bir sürü görüntü gelip geçiyor kafamdan. Sırıtıyorum anlamsız anlamsız. Rijkaard lan bu! Biz ve Rijkaard! Neden yeniden Avrupa'yı kökünden sarsmayalım, neden olmasın!
Finaller pek bir önemsizleşiyor.
Finaller pek bir önemsizleşiyor.
...
1.5 yıl sürdü yaklaşık. Olmadı bir türlü. Nedenlerini, niçinlerini sıralamaya gücüm yok. Bir kavgadan çıkmış gibiyim, tek kelime edecek kararlılık bulmak bile zor geliyor. Yakıştıramıyorum bu günleri Galatasaray'a. Çok daha iyi şeyler yapabilecekken, "futbolcuların Rijkaard'ın gitmesini istiyor", "takımda ikilik var", "bilerek oynamadılar" gibi cümleler ağır geliyor, "yeter! lanet olsun hepinize" diye bağırası geliyor insanın...
Kendisi ve ekibine emekleri için teşekkürler.
Olmadı işte, yürümedi...
Olmadı işte, yürümedi...
Ne desem anlamsız kalacağının tedirginliği var içimde. "Yolun açık olsun hocam" diyip de bitirmek en iyisi...