8 Aralık 2010 Çarşamba

ASY I Nostalji 3


Yok öyle güvenlik adına konan koca demirlerle, seni kutsal kapından ayırmak. Gişeye yakınsın, öndekilere sorarsın gireceğin garanti ama ne olur olmaz. Her o küçük delikten bilet alan geriye bilgiyi geçer, var daha var diye. Gişe çalışmaktadır, tabii şişenin de bu tempoda epey bir katkısı vardır.

Adımını attığın ilk merdivenden koşarak çıkarsın, yetişeceğin başlama vuruşu yoktur gerçi, zaten daha maça saatler vardır, ki o saatlerde, birazdan zincir olmuş dertlerle teker teker azalacaktır.

Yorgunluk olmaz ve ilk sahayı gördüğün an, ki ona her zaman yemyeşil çimler diyemezdik,dünyanın o an en mutlusu sen olurdun. Gözün; yeni açığını, sosyete numaralını, emekli tribünü eski açığı tarar kaç kişi girmiş diye...

Sabahlamanın yorgunluğu çökmeye başlamıştır sende, diğer yorgunların yanına uzanırsın tribünün en köşelerinde. Tabii uzun sürmez, gözlerin o kısacık zamandan sonra açıldığında önce yeni açığa bakarsın, onun dolma performansı önemlidir.

En prestijli yer kapalı orta ve onun en tepesidir. Eğer en tepede bir yere sıkışabilirsen yok artık olursun. Yerleşemesende, üst sıranın arkasındaki koridorumsu yerde olur.

Acıktığın an, yerini emanet edersin birazdan geleceğim diyerek. Dönüş yolu için ayırdığın paradan biraz fazlası varsa, inersin koridora. Banka, store standı olmayan; sağlık odası olsa lan keşke desen, yok artık denecek koridora. Sıcak pide kovalarsın, birde ayran varsa...

Darbukanın ritmiyle başlarsın tezahüratlara. Yenisi varsa tezahüratların söyleye söyleye öğrenirsin, yayarsın.

Arada susarsın ama tribünler yükünü alıpta coştuğun an ; daha en az iki saat vardır ama sen zirve yaparsın.

Ve sonra maç; gol diye bağıracağın anlara kendini hazırlarsın...

Biraz uzağında İETT garajı vardı sabahlamalarda kapısı açık otobüs bulabileceğin. Sedir'i vardı demleneceğin, Altın Fıçı'dan aşağıda kahvesi vardı sabah bir çay içebileceğin. Numaralısı deri koltuk değildi, eski açığının üstü açık, yeni açığın bol demirliydi.

Zaferle çıktığın günler, cadde de tezahüratlar bitmez köprünün altında ses çınlardı.

Evdi orası, senin sarı kırmızı sevdanın evi. Öyle bir ev ki; senin onun için kavga ettiğin, senin üzüntünü, senin mutluluğunu paylaşan...