Pazartesi akşamlarının vazgeçilmez girdabı... özellikle biz Galatasaraylılar için “git-gel” lere şahit olduğumuz program... “Sarı-kırmızı kaşkollu” adam... Çoğu akşam “ulan seyretsem mi acaba ?” deyip... Vazgeçip..sonradan “ulan yarın herkes bundan bahsedecek...” En kötü iki zap arasına sıkıştırılan program... Galatasaraylı mazohistlerin vazgeçilmezi... 90 dakka ve bu programın kahramanı...
Hiçbir şekilde o akşam efendi’nin söyleyeceklerini tahmin edemezsiniz...Deneyin görün isterseniz...
Takım çatır çatır oynayıp kazanmış.. Taraftar coşmuş... Efendiden takımın evlere şenlik olduğunu.. taraftarın ise hain olduğunu duyarsınız... Takım bazen dökülür... Yenilir... Beklersiniz yerden yere vuracak.. Yooo... Olmaz... Efendi hep ters köşeyi sever...
Söylediği şeylerin bir kısmı halk arasında “atmasyon” şeklinde adlandırılan arkası boş laflardır... “Ben söyliyeyim de...Kim nerden beni çürütecek ki program canlı değil...” Tamamı ile önünüzde cereyan eden bir olayı Stephan King edası ile öyle güzel komplo haline getirir ki “ulan acaba ben mi yanlış gördüm” oluverirsiniz... Taraftar ara sıra ağzı ile kuş tutsa da yaranamaz efendiye... Tavşanı kaçırtır... Tazı’ya “neden tutmuyorsun?” der... Tazı da şaşırır...Tavşan da... Efendinin her yerde adamı vardır... En ince ayrıntılı olarak bütün olaylar rapor halinde sunulur kendisine...
Bütün bunlara rağmen fener aleyhine öyle konuşur , aklımızdan geçenleri öyle güzel dile getirir ki “yürü be” dersiniz... Kısa kısa kurduğu 2-3 can alıcı cümle ile “yahu saçmalama ” dan... “Helal olsun sana be konuş ... Konuş” a doğru yatay geçişler ile bir o yana bir bu yana gider durursunuz...
Programın ertesinde ise berber dükkanlarının vazgeçilmezi olur... Çünkü efendi, taraftarın aksine “sokaktaki seyirci” tarafından kerteriz alınır ... 2 program önce dediğinin tam tersini söylese de vitrinde kalır efendi... Çabası da budur kendisinin... Ama çoğumuz onun hep “sarı-kırmızı kaşkol” halinin hatırına, medya da fenerin ayak oyunlarına bu kadar dik durması uğruna ve bu tavrı başka hiç gösterememesi adına efendiyi öldürür ama hakkını veririz...
Hiçbir şekilde o akşam efendi’nin söyleyeceklerini tahmin edemezsiniz...Deneyin görün isterseniz...
Takım çatır çatır oynayıp kazanmış.. Taraftar coşmuş... Efendiden takımın evlere şenlik olduğunu.. taraftarın ise hain olduğunu duyarsınız... Takım bazen dökülür... Yenilir... Beklersiniz yerden yere vuracak.. Yooo... Olmaz... Efendi hep ters köşeyi sever...
Söylediği şeylerin bir kısmı halk arasında “atmasyon” şeklinde adlandırılan arkası boş laflardır... “Ben söyliyeyim de...Kim nerden beni çürütecek ki program canlı değil...” Tamamı ile önünüzde cereyan eden bir olayı Stephan King edası ile öyle güzel komplo haline getirir ki “ulan acaba ben mi yanlış gördüm” oluverirsiniz... Taraftar ara sıra ağzı ile kuş tutsa da yaranamaz efendiye... Tavşanı kaçırtır... Tazı’ya “neden tutmuyorsun?” der... Tazı da şaşırır...Tavşan da... Efendinin her yerde adamı vardır... En ince ayrıntılı olarak bütün olaylar rapor halinde sunulur kendisine...
Bütün bunlara rağmen fener aleyhine öyle konuşur , aklımızdan geçenleri öyle güzel dile getirir ki “yürü be” dersiniz... Kısa kısa kurduğu 2-3 can alıcı cümle ile “yahu saçmalama ” dan... “Helal olsun sana be konuş ... Konuş” a doğru yatay geçişler ile bir o yana bir bu yana gider durursunuz...
Programın ertesinde ise berber dükkanlarının vazgeçilmezi olur... Çünkü efendi, taraftarın aksine “sokaktaki seyirci” tarafından kerteriz alınır ... 2 program önce dediğinin tam tersini söylese de vitrinde kalır efendi... Çabası da budur kendisinin... Ama çoğumuz onun hep “sarı-kırmızı kaşkol” halinin hatırına, medya da fenerin ayak oyunlarına bu kadar dik durması uğruna ve bu tavrı başka hiç gösterememesi adına efendiyi öldürür ama hakkını veririz...