8 Mayıs 2008 Perşembe

Sivas’ın buz dağları…


O yol bitmez abicim diyenlere inat vardır bir kestirmesi deyip koyuluyoruz yine servisimize. Bizi deplasmana götüren tüm şoförlerin hayatının geri kalanında bizi bir daha görmek istememesi gerçeği yine değişmeyecek, yapamıyoruz, kendimizi sevdiremiyoruz bu şoför camiasına. Yaşamına son verenleri gördük bizi götürdükten sonra nihayetinde.

Erken başlıyoruz güne, bayan basket maçında bira seansı başlıyor. İçeri alınmadığımız salonlardan kendimizi sorumlu tutuyoruz, kederleniyoruz. Onlar kaybediyor, biz içiyoruz. Askere gider gibi uğurlanıyoruz evimizden bu kez eski deplasmanlara inat, “gidin alın gelin” diye bakan gözler güçten ziyade endişe katıyor, sorumluluk istemiyoruz hayatımızın geri kalan evresinde..

Mabede gün biterken geliyoruz, yola koyulacak konvoyun diğer araçları farklı anlamlarda sağlam iken bizim şişelerimiz yeter diyoruz, bir de şarkılarımız var, bir de iç içe geçen bir bir sopa, bir bayrak sopası..

Henüz şehirden çıkmadan otoban üzerinde ilk ikmal yapılırken yanımıza yaklaşan “maç kaç kaç bitti” diye bir soru soran herife “2-0 aldık” diyoruz, o hala öyle biliyor..

Açılış yine mayalı asidik içecekle başlıyor, böyle başlarız biz hep..Hayatında tüm maçlara gelmiş ama hiçbir tezahüratı ezberleyemeyen güneş gözlüklü arkadaş votka servisine başlıyor..Biz de aynı anda namelere..Acayip acayip kokteyller geliyor arka koltuklara doğru, kafamız bulanıyor, kaptan pis pis sırıtıyor.. Pornocu lan bu kaptan, birimiz uyanık kalsın hep..

İki şehir geçilmiş diye bilgi geliyor, yeterince uzaklaşmış olabiliriz kimliğimizden deyip operasyona hazırlanıyor arka koltuktaki manyak..Görüntüye tanık olanlar saçma bakışlar peşinde, tedirgin oluyor tayfa..İşlem başlıyor.. Kaşık-ateş-yeşil sıvı-tahta elementleri ile hazırlanan karışıma ilk darbe vuruluyor..Vurgun başlamış kimsenin haberi olmuyor.. Bakışların, namelerin nasıl etkileri oluyorsa artık arka koltuğa doğru bir akın başlıyor, muhabbetimiz güzeldir çok şükür deyip başlıyoruz anlatmaya..Elimiz de boldur hani, az koymayı sevmiyoruz..Sonrasında hiç kimse hiçbir şey hatırlamıyor, sabah olmuş, Yozgat’a yakınlaşmışız, yitip giden 3 saat, şişeye bakıyoruz bomboş.. 66 kodlu plakaya sahip vilayette ikmal yapıyoruz, çorba lazım, bira lazım, konvoyu kaybetmişiz, onlar nerede ulan?

Birçok kişi aynı rüyayı görmüş sanıyoruz, herkes yeşil-siyah adamlardan bahsediyor, rüya olmadığını anlıyoruz, garip bir saatte, birkaç otobüs Tatanga ile rastlaşmışız, ne konuştuğumuzu çokta hatırlamıyoruz, umurumuzda da değil. Efendi çocukmuş hepsi, kaptan söylüyor bunu..

Aynı vilayetin çıkışında sabah 8 de bira takviyesi yapıyoruz, biracı bizden manyak: “kavga nizam olmasın, kocaman adamlarsınız” “-dayı bu onlara bağlı” “o zaman vurun m.k.” “-dayı, hadi…”

Ekip sivasın dağlarına geldiğinde polis kontrolünden geçiyor, daha doğrusu geçemiyor, geri dönüyor..Şehire alınmıyoruz, ekibin canı sıkılıyor, mesire yeri bulunuyor, dinleniyoruz, aynı polis noktasına gitme vakti deyip tekrar gidiyoruz. O ne görüntü, SamiYen sokak şehir girişinde bekletiliyor, ne yana dönsen bir tanıdık göze çarpıyor, inanmışlar ordusu sanki..Mutlu oluyoruz, şehre giriyoruz..Ama ne giriş..Zıplayan delikanlılara gereken cevap veriliyor, emniyetin başına güneş geçmiş, bize hoş geldiniz diyorlar..İstanbull, İstanbull…

Maç fazlasıyla kritik, tribün haykırıyor, rakip gol atıyor, kimsenin umurunda değil, bu maç alınacak..Tüm sezon akıllara geliyor, gidilen gidilemeyen yollar, bu son yol artık, yüreği zor toparlıyoruz, gözleri tutamıyoruz, ağlaya ağlaya bu maçı kazanazağız, başka yolumuz yok, hepimiz biliyoruz..İbne basın bu sefer kaçarak yazıyor, şerefsizce yapılan hareketin ardından infial olunca tatlısu holiganlarının olduğu evsahibi tribün önüne alınıyor muhabirler..Orası rahat, onların evi tabi, biz misafiriz, ama biz şampiyon oluyoruz, onlar için gram üzülmüyoruz..

Yağmur 90 dakika sonunda başlıyor, bir daha da hiç durmuyor, serviste kaybolan bazı alkol şişelerini kaptana soruyoruz, acı gerçeği anlatıyor utanmadan, “siz maçtayken ben çok sıkıldım…”

Birkaç defa yavaş gitsene kardeşim uyarısı yapmak zorunda kalıyoruz. Diğer kaptan tüm geçmişini sorguluyor, gözleri yalan söylemiyor.

Şehir çıkışında alkol takviyesi için durduğumuz yerde bir arkadaşımızı unutuyor, çok gülüyoruz, kaptan da gülüyor..Adamı geri alıyoruz, o memlekete hiçbir şey bırakmaya gelmedik biz..

Dönüşümüz çok daha sakin geçiyor, arka taraf kendi halinde artık, muhabbetleri hiç çekilmiyor, koltuklar bırakıldı, insanlar yerde yatıyor, huzur ne acayip bir şeymiş..

Günaydın diyoruz kendi topraklarımıza, şerefe İstanbul, güzel günler göreceğiz..