Zehirlenmiş vücutlar ve bembeyaz bir sayfa üzerine, normal dışı faktörler olarak alıntılar yapıp, hayatı gözler önüne sermek adına yapılması kararlaştırılmış olan ancak eyleme geçirilemeyen bir duygu bütünlemesinin anahtarları hiçbir kiliti açmıyor bu günlerde. Eylemlerin tutukluluğu içerisinde her bir köşeme kelepçeler takılı kalmış. İlkokuldaki arkadaşlarımı unutalı binlerce yıl geçmesine rağmen hocamın sesi çağırıyor içerdeki bir yerlerden beni. Derste soru soran bir çocuğun buhramıyla karşı karşıya geliyorum. Ve bilmiyorum sorduğu sorunun cevabını, asla bilemeyecek olayışımı düşünüyorum. Dinlediğim müzik cor‘a boşalan bütün besin maddelerini kaçırıyor benden, nabız atışlarım hızlanırken parmaklarım daha çok çatışıyor birbiriyle. Küfürler geçiyor zihnimin derinliklerinden, söylemeye kıyamadıklarım ağız dolusu yüce çığlıklar. Nasılda satıldığımızı bu kadar çırılçıplak kalıp işkencelerde kendimize bile asla itiraf edemediğimiz acizlikleri çiziyorum gözlerimin saydam kenarına keskin bir emanetin ucuyla, kanıyor gözlerim son sözlerini söyler gibi bakıyor ayna karşısında. Bakıyor ve yükseliyor kafam, en sürükleyici anında çekip gidiyorum hikayeyi, kahramanını öldürüyorum romanımın, sevişenlerin çığlığı ilişiyor üzerime, onlarla boşalıyorum bu düzenin içine. Okunan ezanı dinliyorum inceden kulak kabartıp, tabut içindeki meftayı taşıyan onları izliyorum sakin gözlerle. Son bir yudum daha son bir yudum daha alıyorum kadehimden, ardıma dönüp bakıyorum kendimi gördüğümde gülümsüyorum inceden, son cigaramı kanımda söndürüp kapıyorum gözlerimi. Kapıyorum ve....
Tüm sorgulamaları rafa kaldırıp, kamillerin kelepçe takmasını beklerken, bir şekilde balık ölmek isterse, -farkındalıkda var ya hani- o kadar çok balıkçı var ki ağına takılınacak. Küfürlerini ve bildiklerini kussun dört bir cihan, kalesi olmuşsa dünya hapishanelerinizin, huzuruna sokayım adalet...ha unutmadan ALAYINA İSYAN!